13 Ağustos 2012 Pazartesi

12 Ağustos Süper Kupa Finali

OHH BE! Sezon başladı sonunda. Hazırlık maçlarını izlememiştim, o yüzden sürprizlere açıktım. Aslında bu yazıyı da yazmayacaktım ama Engin yüzünden yazayım, yazmışken uzun uzun yazayım dedim.
Ben ortasahadan korkuyordum. Melo'nun eksikliğini de zaten hissettik ilk yarı. Hamit kayboldu, top biraz sorun yaşadı çıkarken. Fenerbahçede de Baroni bağlantıyı sağlayacağım diye bir stopere dönüştü, bu sefer ortasahayı kazandığımız için geri bölgesine de dönemedi, ortasahaları da dağıldı. İyi şanslarımız da oldu o aralar. Volkan'ı sevmesem de, geçmiş olsun. Omuz çıkığından ben de muzdaribim, zor bir durum. Tam bir çözümü de yok. Bir süre askıda kalır konu tahminimce. Onun haricinde, Umut çok iyi bir oyun çıkardı. İlk golde, defans-kaleci arasında bir anlaşmazlık oldu. Böyle bir golü zamanında biz Fenerbahçeden de yemiştik, Mondragon kaledeydi. Fenerbahçeye de atmıştık, Nonda atmıştı. Olur yani böyle olaylar ama, bunu atan forvetin takipçiliği önemli, kaleci açısından çok şey denmez ama atan oyuncu iyi oyuncudur bence. 2. golde de, (önündeki pozisyona en son gelicem) Selçuğun pası ne güzel pastır, o pası atan oyuncu ne güzel oyuncudur diye buyuruyorum. Umut da Elmanderin yaptığı hatayı yapmadı, vuruşu da ayrı güzel. Yani çok zor bir pozisyon değil ama güzel vuruyor. DANY çok aksadı, 2 kere Kuyt'a geçildi, 1 kere daha birisine geçildi kime hatırlamıyorum, sonradan toparladı o pozisyonda. Yine de aksadı, tehlikeli pozisyon doğuruyor. Semih bu sezon sonunda çok güzel bir stoper olacak. Geçen sene için, ancak kurtardı diyebiliriz, çok aksadı. Bu maç iyiydi. 10 kişi kalmamıza rağmen atağımız iyiydi. Yüklendik. Eksiklik hissetmedik. Takımda ışık var kesinlikle. Şimdi defansta ujfa-dany olacak ama yabancı sayısından dolayı sık sık şans bulur, tecrübelenir bu sene sonunda. Onun dışında, çok önemli bir maç değildi, sezonun ilk maçı, performanslar henüz tam değil, bitiricilikte sıkıntımız var. Melo'nun da gelişiyle her şey güzel olacak.
Fenerbahçe iyi oynamadı, Kuyt lige alışırsa bizi çok üzer. Çok büyük yetenek, umarım lige uyum sağlar ve güzel futbol izleriz.

Şimdi gelelim yazıyı yazma nedenime;
Engin, sen kimsin lan? Tamam, ayağında top duruyor, iyi hareketlerin var, ama sen kimsin lan!? Kim sanıyorsun kendini? İtirazdan kırmızı kart görmen zaten sakat, yapılacak iş değil, o sonraki hareketin ne oğlum? Sezonu kapatırsın inşallah. Sözleşmen de donar, hop transfer olursun sağa sola. Fatih Hoca'da eleştirdi, "engin'in gayriciddiliğine rağmen, arkadaşları ciddiydi" dedi, sıçar ağzına umarım soyunma odasında.
Cüneyt Çakır maçta kontrolünü kaybetti. Bu kesin. Önce Fenerbahçeliler, sonra Galatasaraylılar sonra tekrar Fenerbahçeliler küfretti adama. Gerilimi kontrol etme konusunda "0". Önce yediğimiz ilk gole gelelim, pozisyonu yorumlamak için, Saraçoğlunda 4-1 yenildiğimiz maçı hatırlayalım. O maç da 1-0 olduktan sonra Lincoln frikikten bir tane daha atmıştı, ama endirek serberst vuruş olduğundan gol sayılmamıştı, ve pozisyon tekrarlanmıştı. Bu sefer de aynısı oldu, şanssızız abi bu konuda. Ya da Fenerbahçe çok şanslı. Sonra Kuyt'un pozisyonuna gelelim, pozisyon güzel. Şimdi, çok net tekrarı yok şu anda internette, izleyemiyorum ama, müdahale önce topa, yani topu semih kesiyor, top Dany'e çarpıyor ve sonrasında devam ediyor. O nedenle, faul olduğunu düşünmüyorum.
Sonrasında Baroni'nin pozisyonunda, top ele çarpıyor, hatalı bir karar. Ama bu savunmanın elini kaldırıp durmasına sinir oluyorum arkadaş. Durma lan, devam etsene! Tamam, el, tamam, ama oyna sen, oyun duracaksa duracak. Durmayınca lök yiyorsun golünü. Neden duruyorsun!? Cezasahasında da egemen yatıyordu sanırım. Zor pozisyondu. Savunma için de zordu ama, durmayacaksın. Hep aynı olay.
Sonra ilk yarının sonuna 7 dakika uzatma geldi. Tamam olabilir. Uzatmalarda da maç durdu hatta. 12 dakika uzatma oldu. Yahu, zaten ortalık gergin, neden oynatıyorsun. Herkes birbirine sinirlenmiş zaten, bitir devreyi, rahatlasın devrede herkes. Daha da germeye ne gerek var oyunu?
Penaltı konusunda, sanırım penaltı. Kolay bir karar değildi, yardımcının açısı güzeldi ama, cüneyt çakır hakkında bol bol "Zaten lobisi ve yardımcıları sayesinde oralarda o" eleştirisi yapıldı, ben doğru karar olduğuna inanıyorum.

Sonuç olarak, önemli bir maç değil. Resmi hazırlık maçı. Hazırız, kondisyonumuz, moral-motivasyonumuz çok iyi. 10 kişi kalsak da düşmeden rahat devam ettik. Bu sene güzel futbol izleyeceğiz yine umarum. Şampiyonluk için en büyük adayız.

Not: Cüneyt Çakır kararlarına olan yorumlarımda, objektif olmaya çalıştım ama sonuç çok değilmişim gibi. Bir Fenerbahçeli arkadaşımla pozisyonları tekrar tartışacağım.





2. gol http://www.youtube.com/watch?v=DVzpGRmOiEc

12 Ağustos 2012 Pazar

N'apıcaz, n'edicez?

Evet, yeni sezonu yarın açıyoruz. Özledik be. Vallahi özledik. Blog linkini sözlükten veriyordum sürekli, her ne kadar sözlükteki karmamı öpse de, en azından kaç kişi okuyor bunu görüyordum ve rakamlar benim için çok tatmin edici. Sonuçta, kimim lan ben kim neden okusun?! Ortalıkta futbol blogu mu yok! Ama iddia ediyorum, bu sene bizim gibi futbol blogu bulamayacaksınız! Şöyle ya da böyle müthiş gelişmelere gebeyiz. Yeni sezonda, sadece internetteki korsan yayınlardan maç izleyip, bunu uzun uzun yazmayacağım. Ozan'ın adı da sol frame'de öylece durmayacak. Bu sene harekete geçiyoruz. Ozan'ın aldığı ve henüz amatör zamanlarını  yaşadığı, zangır zangır titreyen, ve çekerken arkadan muhabbet edip, şarkı söyleyerek seslere de tecavüz ettiği kamerası ile, benim istanbuldaki evimde uzun zamandır yatan kameram bu sene çok güzel şeylere kaydedecekler. Bir aksilik olmazsa, bu sene şampiyonlar liginde deplasman tribününde olacağım. Deplasmana gittiğim zaman da, tahmin ediyorum ki güzel ve dikkat çekici anları kaydederek blogda yayınlayacağım. Aynı zamanda Ozan'cığım da, her maç güney alttaki koltuğundan bize TT Arenayı, ve zaman zaman (tahminimce) Abdi İpekçi spor salonundan güzel videolar sunacak. Yani kısacası, adı ispanyolca olsun derken imlasında hata yaptığımız, bugüne kadar verdiğimiz linkler de patates olmasın diye böyle bıraktığımız, "olum bahın futbol yazıyom lan" diye başladığım, casa del los leones isimli blogumuz gerçekten ilginç ve yaşayan bir blog olacak. Umarım, sözlük harici takipçi de kazanırız.

Yeni sezonumuz hayırlı olsun madem!

16 Temmuz 2012 Pazartesi

gayın-sin: Nutuk ve Galatasaray Lisesi üzerinden Galatasaray ...

gayın-sin: Nutuk ve Galatasaray Lisesi üzerinden Galatasaray ...: Belki kökeni daha eski, ama ortaya çıkışı 2000'lere dayanan bir akım kol geziyor ülkede. Bu akım önce zihinlerde başladı, sonra tribünle...

15 Mart 2012 Perşembe

Tahminler...

Derbi geliyor derbi. Şunun şurasında 3 gün kaldı, yok Truva'ydı yok karaborsaydı derken kimse maçta n'olcak diye konuşmaz oldu. Zaten genel bir tatsızlık var sanki, Fenerbahçe için tamam mı devam mı maçı, ama şike olayları, sonra bu karaborsa olayları, truva geyiği falan olayı futboldan uzaklaştırdı. Umarım, bu truva olayına güvenip stada gitmeye kalkan taraftarlar olmaz. Ama Fenerbahçelilerin maçı bir paranoya ile izleyeceği de kesin, amaç bu muydu bilmiyorum.

Maça gelirsek, bizim açımızdan kafalardaki soru, forvette kim oynayacak? Çiçeği burnunda Deplasman Golcü'müz Necati mi, yoksa genç kızların sevgilisi Kral Baros mu? Genel "istek" Baros'la başlamak üzerine, tecrübesi ve Elmander ile uyumu gerçekten çok etkili. Ama Necati'yi de ilk 11'den kesmek bence ayıp olur. Adam gerçekten varını yoğunu veriyor, iyi oynarken kesilirse bu tabiki "-" bir mental puan olacak.

Bir diğer ilginç nokta ise, Hakan Balta ve Emre Çolak hariç (Necati için %50 diyelim) 9 oyuncu Saraçoğlu çimlerine Galatasaray formasıyla (Eboue, Selçuk vs. geldi elbette) ilk kez ayak basacak. Bu önemli bir nokta. Büyük bir koreografi çalışması var(dır muhtemelen). Ve bu olay ile Fenerbahçe tribünleri bu 9 oyuncumuzu ne kadar etkilerse, o kadar avantajları olacak. Yinede diyerek aynı konuya devam edeyim, bu 9 oyuncunun da TT Arena gibi "büyük" bir stadda oynuyor olması bence önceki senelere göre bir avantaj. Çünkü ASY'de baktığımız zaman gökyüzü vs. etkenler daha çok olduğu için Saraçoğlu gibi kapalı bir kutunun atmosferi de daha etkili olabilir.

 Açıkçası Lincoln'ün sayılmayan serbest vuruşu sonrası 0-1 den 4-1 olan maçtan beri ilk kez galibiyet konusunda bu kadar ümitliyim. Morallerimiz yüksek, takım "takım" olmuş durumda, her şey güzel gözüküyor.

Lig açısından bakarsak da, Galatasaray için son önemli deplasman ve sonraki haftaki Trabzonspor maçını da kazandığı takdirde Playoff'lara şampiyon edasıyla girecektir. Fenerbahçenin ise 1 Nisan haftası Trabzon derbisi olduğunu hatırlatalım. Fenerbahçe deplasmandaki kötü formuna devam edip, orada puan kaybederse, biz ise son 4 maçı da kazanırsak puan farkımız 16 olur ki, neredeyse matematiksel olarak şampiyon oluruz.

Eh, ne diyelim, iyi seyirler!

Resim Fenerbahçe Resmi Sitesinden. Galatasaray Fenerbahçe derbisi resim yarışmasından.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Hakan Balta



Hakan, nasılsın, iyi misin? Performansının iyi olmadığı bir gerçek. Ama bu benim bu yazıyı yazma nedenim değil. Aslında nedeni, ama beni başka bir şey tetikledi bu akşam.
Fatih Terim, bu akşam Maraton'a katıldı sürpriz yaparak. Katıldıklarında da konu "Sahanın en iyisi kim?" idi. Hakan Şükür, Şansal Büyüka falan futbolcu isimlerini söyledi işte, "Selçuk, Elmander, oyuna girdikten sonra Riera gibi" falan konuştular. Fatih Terim kimi dedi? Seni. Seni dedi Hakan. "Ben bugün Hakan Baltanın iyi oynadığını düşünüyorum ." dedi. Şaka maka da değil, baya baya dedi. Hatta Hakan Şükür, Şansal Büyüka falan afalladılar senin adını duyunca. "O da doğru" dedi Şansal. Adaşın ise "O da enteresan hocam, çünkü bugün Quaresma da iyiydi. Şimdi öyle olunca, aynı mevkiide oynadıkları için birinin kötü olması gerekiyor." dedi, Fatih Terim de "...birinin kötü olması gerekiyor." kısmına eşlik etti. Sonra Fatih Terim şunu dedi, "Ama ben ayırt etmemek manasında söyledim." dedi ve Elmander'den ve hafta içi sakatlığından falan bahsetti.
Hakan, isimle hitap etmek ilginç gerçekten, geçen sezonu yaşanmamış sayıyoruz falan. Ama bence, devlet memurusun sen arkadaşım. Devlet memuru. İşini tam yapıyor musun? Hayır. Ne zaman ileri çıksan aklıma geride boş bıraktığın ve kendi kalemize olan ilk atakta tekrar buluşma imkanının olmadığı o yeşil futbol sahası çimleri geliyor. Üzerinde topla ilerleyen, içeride pas atacak, orta açacak Quaresmalar, sol kanat oyuncuları geliyor, aklıma ortalar geliyor, bomboş ortalara vurulan şutlar, bazen Muslera'nın o "küçük" ellerinde bazen kalemizin içerisinde, bazen da dağda bayırda son buluyor. O kadar ümitsiz ki bu olay, adını kimse yüksek harfle bile söylemiyor, eleştirirken. Tam bir devlet memuru. Başka bir seçenek olmadığı için, devlet dairelerinde bir koltukta bütün gün oturup, bakmadan imzaladıkları ya da kıllık yapıp imzalamadıkları evraklar için para alan insanlar gibisin. Varlığın yokluğun bir, o formayı giyiyorsun ama, buz adamsın işte, ne o formaya bir bağlılığını hissediyoruz, ne o forma için savaştığını, ne o formada savaştığını hissediyoruz. Hissetmiyoruz seni, görmüyoruz seni, farkındasındır mutlaka, umarım.
Hadi biz taraftarız, hadi biz her şeyden anlamayız, ama, bu Fatih Terim olayını sen de izlediğinde benim düşündüğümü mü düşündün, senin teknik direktörün, seni sahanın en kötüsü olarak söyledi. "Uç örnek"tin sen. Çıkmaz ayın son perşembesine verilen randevuydun bu akşamki konuşmada. Böyleydin, böylesin.
Çok mu sinirli, agresif, bunalımlı ya da Nihat Genç vari bir yazı oldu bilmiyorum. Toparlayamıyorum da yazıyı, çünkü sana verecek bir tavsiyem de yok Hakan. Hadi, yak bir sigara. Seversin sen.

19 Şubat 2012 Pazar

Looking for Istanbul


Eric Cantona reyis gelmiş, İstiklal'de yürümüş, Nevizade'ye akmış, taraftarla takılmış, canal+ ile birlikte bir belgesel çıkmış, konu derbi tabiki. Ön çalışma kısmında çok emek harcandığı, konuşan kişiler(Birand, Aysal Başkan, Ara Güler(bu gerçekten süper bir seçim, saygımı katladı),Aykut Hoca, Fatih Hoca'dan maç yorumu alamadık pek ama kendisini de gördük) bakımından çok belliydi. Eksisi yok mu, çok var, hatta mesela maçtan sonraki kareografiyi çekmeyip, maçtan sonra "3 te yetmez 5 tane" şarkısında göbek atan insanları çekmeleri gerçekten "Neden?" diye sordurttu bana.
Güzel yanları çoktu, gerçekten çoktu, tamam fransızcam yok ama, konuya vakıf kalabiliyor insan rahatlıkla çünkü röportajlar, Alex, M.A. Birand ve Ü. Aysal hariç, Türkçeydi, Kazım da İngilizce konuşmuş, onu da anladık. Cantona'nın dediklerini de tahmin ettik. Futbol'un tarihi ve 1. Dünya Savaşı'ndaki yeri çok iyi anlatılmış, Mustafa Kemal'in futbol ve takım tutmasına kadar görüşler alınmış, General Harrington Kupası'na değinilmiş, Lefter, Metin Oktay unutulmamış, taraftarların görüşleri alınmış ki, bu Galatasaray Fransızlara yardım etti geyiğine de güzel bir cevap vermiş oradaki arkadaşımız, Adnan Menderes'ten Kenan Evren'e, o zamanki siyasi karışıklarda futbol'un yerine kadar her şey anlatılmış, o açıdan çok zengin bir belgesel olup "Looking for Istanbul" adını köküne kadar haketmiş.
Kötü yanları ise, Emin (abi mi desem bey mi desem kararsız kaldım, abi diyelim samimi bir insandı kendisi) abi hariç, ne o maç günü maniküre gidip Sarı-Lacivert oje sürdüren kızlar, ki kendileri benim "futbol ve kadınlar uzak durmalı" tezimi kanıtlamışlardır, ne onların takıldığı o "17'ye karşı 1'iz biz ühühüh" gibi günümüzde kimin kime karşı olduğunun belli olmasına rağmen inatla "bu belgeselde bu lafları etmeliyim" şeklinde düşünen arkadaş, ne de üniversiteye gidip 12 yıl önce kazanılmış kupa için "Hala TRT3'ü açıp izliyoruz, o günkü coşkuyu hala yaşıyoruz" diyen arkadaş(12 yıl önce kaç yaşındaydın da ne coşkusu yaşadın?) bu maçı anlatacak, yaşatacak kapasitede, bilgide, tecrübede insanlar değil. Bir de Galatasaray'da bunu anlatacak bir Semih mi kaldı, orada kaç tane dünya derbisi görmüş topçu var, versene ruhu. Fatih Terim'i de en az Aykut Kocaman kadar görmek isterdik ayrıca, çok kısa bir konuşması oldu, halbuki gösterilen videolarda en çok gözüken adamdır.
Buraya kadar hadi tamam, hadi geçtik, görmedik, ama bir hataları var, ben anlamadım arkadaş neden, neden, maçtan sonraki düğün dernek havalarında göbek atan taraftarı çekersin de, maçtan önce bütün stadın katıldığı dev kareografiyi göstermezsin! Tarihten marihten bahsettik ama, maçın o atmosferini yaşatmaktan çok uzaktı.
Yine de, Cantona gelmiş, görmüş, bir belgesel çekmiş. Bizim açımızdan tabiki eksik yanlarını bulmak, eleştirmek kolay,  sonuç olarak o belgeseldeki her şeyi zaten billiyoruz. Ama bu kadar geniş çaplı bir araştırma için gerçekten tebrik etmek lazım ekibi.
Bir Galatasaraylı olarak taraflı hissetmedim, ya da belki Galatasaray biraz öndeymiş duygusuna kapıldım, objektif olamıyorum o kadar, bir Fenerbahçeli de benim duygularımı paylaşıyorsa, o zaman güzel iş çıkarmışlar demektir.


Not: Blog arayüzü konusunda çok cahilim, gönül istedi videoyu şlak diye önünüze koyayım, ancak şu anki bilgimle sadece link verebiliyorum, iyi seyirler!


6 Şubat 2012 Pazartesi

Sabri Sarıoğlu

Biraz baktım, 4 Mayıs 2003 tarihinde, Sabri ilk kez A Takım formamızı giymiş, Trabzon'a karşı. 19 yaşındaymış o zaman ve 9 yıldır da bu takımda. Özellikle son 4-5 yıldır da geyik malzemesi olsa da, her sezon kötülense de, yıllardır bu formayı hakkıyla giyiyor ve hatta bu kadar eleştiriye rağmen -ki ne kadar rahatsız edicidir empati yapabiliriz- çok da iyi oynadı. Taa ki bu sezona kadar. Bilmiyorum Sabri, ne yanlış bu sezon bu takımda da seninle olmuyor, gerçekten bilmiyorum. Arman için, forman için, bizim için, ölümüne oynuyorsun, biliyoruz, ama bu sezon ne oldu sana? Yemin ederim üzülüyorum, senin kaçırdığın her adamda, ileri çıkıp geriye her dönemediğinde üzülüyorum. Hakan dönmesin, küfür eder geçerim, ama sen hata yapınca üzülüyorum be Sabri.
Baktım bu sezon oynadığın maçlara, 12 maça çıkmışsın, 5 galibiyet, 5 beraberlik, 2 mağlubiyet. Galip geldiğimiz maçlar arasında da: MKE Ankaragücü(PAF takımı ile oynuyor), Adana Demirspor(Kupa maçı), Kardemir Karabükspor(iyi oynamadığımız, rakip 10 kişi kalınca 5'lediğimiz maç), Gaziantepspor maçı (kötüydün, takım iyiydi). Oynamadığın maçlara bakalım, 13 maç, 11 galibiyet, 1 beraberlik, 1 mağlubiyet. Bu maçlarda yendiğimiz takımlar: Fenerbahçe, Trabzonspor, İBB var arada. 1 değil 2 değil ki tesadüf diyeyim be Sabri, sakatlıktan döndün hazır değilsin, form tut falan dedik de, 8 maçtır sahadasın Sabri. Toparlan artık. Güldür yüzümüzü.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Necati Ateş

İlk maçından sonra transferini yazmak azıcık beleşçilik gibi geliyor bana ama, neyse :)
 Bütün transfer dönemi ayakta bekledik, vay Shaqiri başkana ödemeli atmış dönmesini bekliyormuş, Ronaldinho kapıyı çalmış evde yokmuşuz o sıra, bi başkası uçağa binmiş gelicekmiş İspanyol Havayolları batmış havaalanında kalmış adam falan derken Necati.
Forvette zaten sıkıntımız vardı, ehi mehi, iyidir işte ya tanıyoruz biliyoruz, hem Antalya maçından önce aldık bize gol atamaz bu sefer, falan diye karşıladık, bu kadar uçuşan bir dönem için hayal kırıklığı tabi. Bu akşam çıktı maça, "ben burdayım" dedi, top kovaladı, araya kaçtı, ortasahadan top aldı yani genel olarak 250.000 Euro'nun hakkını vereceğini gösterdi, golünü de attı, oh be Necati! de dedirtti. Allah bozmasın, umarız mutlu olur, mutlu eder bizi. Hoşgeldi.

4 Şubat 2012 Gaziantepspor - Galatasaray

İyi akşamlar! Bizim açımızdan güzel bir maç oldu, Necati'nin gelişi biraz soru işaretiydi ama 250.000 Euro'ya çok çok iyi bir transfer yaptığımız kanıtlanmış oldu, -Ankaragücü maçı hariç- son 3 maçtaki kötü performansımıza da bir son vermiş olduk, o maçların aksine, özellikle son maçın aksine toparlanmış ve istekli bir takımdık. Antalya maçında o kadar sinirlenmiştim ki artık, yazı falan da yazamadım sinirimden.

Zaten Galatasaray'ın kazanıp kazanmayacağını ilk 5 dakikada anlıyoruz. 6. dakikada "Dur lan telefondan Twitter'a gireyim" falan diyorsan, o maçta puan kaybı kesin. Bu maça iyi başladık, takımda bir istek göze çarpıyor, Necati de etkili oldu bunda, ortasahaya indi, yardım etti, top çıkardı. Gol atmasaydı da kimse bu maçtan sonra "Niye aldık bu Necatiyi!?" demez bence. Antep savunmasında Dani çok iş yaptı, çok zorladı bizi.
Bi' parantez açmak istiyorum, ELMANDER, gol attı, güzel vurdu falan da, abi bi kalk ayağa, bi top oyna, azcık bi istek olsun içinde yahu. 25. Dakika falandı, Melo topu taşımış, tam cezasahasına 5-6 metresi var, sağında Elmander, önü boşo, koşmuyr arkadaş! koşmuyor adam! Durdu o pozisyon orda! Maçın genelinde de -gol hariç- sinir etti beni. Düşüyor kalkmıyor, aralıyor ağzını hakeme bakıyor, kalk, devam et oyununa yok abi yatıyor, hakem iplemeyince bi 30 sn daha yatıyor, kalkıyor. Antipatik bence artık.
Savunmamızda da çok açık verdik, delindi bayağı, bi' iletişim sorunu var gibi geldi bana çünkü Ujfa ve Semih 2-3 kere aynı adamı almaya gidip boşta adam bıraktılar, ya da Sabri ve Hakan ölümcül hatalar yaptı, adam kaçtı, kanattan girdi, sürekli birisi bir hata yaptı.
İkinci yarı da golümüzü yedik, ohhh dedim, Fatih Terim'in futbolculara nasıl tepki göstereceğini biliyorum, topçuların hakettiklerini kenardan bulucaklarını biliyorum, rahatım. Sıçsınlar da Fatih Terim de onların ağzına sıçsın diye keyifleniyorum. Kötü değildik gerçi ama dediğim gibi savunmadaki kopukluktu sorun, Sabri geride kaldı, Semih bi anda adam değiştirip top peşine düşmeye çalışırken Popov çok güzel attı golü. Ardından biz de Emre Güngör'ün topu ıskalaması ve Necati'nin takibiyle golü bulduk. Sonra maçta ağırlığımızı hissettirdik ve 66. dakikada Engin'in sorumluluk alıp yardırması ve daha önce Ankaragücü maçında tanıklık ettiğimiz çalımlarıyla çok iyi bir kontraatağa kalktık ve Elmander'de topu aldığında güzel gördü. 2-1 den sonra yine Engin kanatları kullanmaya başladı ve Gaziantep de sert durdurmak zorunda kaldı umutlarını koruyabilmek için.
Necati'nin cezasahasında kaleci tarafından durdurulduğu bir pozisyon var, acayip bir pozisyon.
Maçın sonuna doğru da Riera girdi, son şanslar gibi geliyor bana, Yiğit onun yerine ısınmaya başladı, Fatih Hoca onu da Emre ve Semih gibi adapte etmeye çalışıyor, başarılı olur umarız.

Sonuna gelirsek, 5-6 maçtır göremediğimiz keyifli bir maçtı. Hele Antalya ve Bursa maçlarından sonra cennetliklti. İnşallah takım bu motivasyonu sağlar, sağlamazlarsa da Fatih Terim'in ağzına sağlık.

28 Ocak 2012 Cumartesi

28 Ocak 2012 Bursaspor-Galatasaray Maçı

Selamlar, ilk yarı bitmişken yazayım taze taze, bir de böyle deneyelim.

Öncelikle kadroda güzel bir değişiklik gözüme çarptı, klasik olduğumuz kadroyla çıktık ancak geçen hafta Riera'nın gösterdiği performans, dilediğim gibi, Kazım'ı yedek klübesine yolladı. Haketti. İkisi de.

İlk yarı iki taraf da kapalı bir oyun sergiledi şimdilik, savunmalar toplam 3-4 hata yaptı, bunlar da kalede tehlike oluşturdu anında. Hakan Balta büyük bir hata yaptı, ikili mücadelede topu çıkarmaya çalıştı ancak top oyunda kalınca pas vermedi ve ikili sıkıştırmada topu kaybetti. Savunma bir anda duvar gibi oldu ve şut şansı vermedi ama rakibe, telafi oldu böylece.
Bursaspor'un hatasında Elmander çok güzel değerlendirdi ama kalecinin kucağına gitti, dönen topa Emre çok çok iyi vurdu, stil olarak, o top da kalecinin tam kucağına düştü.
Semih yine çok iyi, Ujfa ile savunmada güven veriyorlar, iki tehlikeli pozisyonda ikisi de kollarını vücuduna yapıştırarak müdahale etti, Bursasporlu futbolcular itiraz etti ama hakemin kararı doğruydu. Ujfa da bir anda sürpriz yaptı ve ceza sahasına yardırırken gördük kendisini, çok iyi pozisyon yaratmıştı ama savunmadan bir oyuncunun ayağına basınca dengesini kaybetti düştü, ama alkışlar kendisine.
Elmander ve Sercan. Çift forvetimiz. Ama aralarında hiçbir bağ yok. İkisi de "tek forvet", ikili değiller. Elmander'in iyi olduğu anlarda Sercan yok, Sercan iyiyse Elmander etkisiz kalıyor. Maçın sonunda Elmander süper bir pas çıkardı, ama Sercan geç kaldı, çok güzel bir pozisyondu.
Riera, Ankaragücü maçında formayı kaptı, Kazım'ı yolladı, bu maçta da hakettiğini gösterdi formayı, sol kanattan iyi geldi, Elmander'in pozisyonunda da pası veren kişi olup 3 savunmayı birden düşürdü oyundan, sahanın iyilerindendi.
Ancak ortasahadan o kadar faydalanamadık, bağlantıyı o kadar iyi kuramadılar bence. Elmander-Sercan uyumsuzluğu da olabilir bunun nedeni ancak yeterli değildi.
İkinci yarıya gelirsek;
Fatih Terim'in devre arası konuşması "Biraz daha ileri çıkın, oyunu ileri yıkın" gibi bir şeymiş ancak takım başarısızdı. Son 5 dakikayı kesersek çok kötü oynadık, bahanesi de yok, olmadı bu maç.
Golü güzel attı Bursa, pozisyon önceden çalışılmıştı, Batalla pası ilk verdiğinde Semih ve diğer savunma (Sabri galiba tam emin değilim) ikisi birden içerdeki oyuncuya koşmaya başladı, Batalla da bomboştu, duvar pası ve gol. Musleranın yapacak bir şeyi yoktu ama Sabri orda Semih'le konuşmalıydı, Galatasaray savunmasının yapmaması gereken bir hataydı bence.
Riera sevgili kulmuş, Kazım hazırlandığında Riera'nın çıkacağı kesindi, ikinci yarı çok daha silik oynadık ve ilk yarıdaki hatalarını tekrarladı, ama ilk yarıdaki pozitif oyununu yansıtamayınca çok kötü bir oyun çıktı karşımıza. Ama Sercan'ın o anda yerde kalması Riera'ya ikinci şansı verdi, ama olmadı, Yiğit girdi, iyi ki de girdi.
Değişikliklerimizi çok iyi kullandık bence. Kazım yine etkisizdi ama başka şans da yoktu, ileri hatta taze kan gerekliydi. Yiğit Ankaragücü maçında solda etkili olmuştu, bu sefer sağda denedi F.T., oyunun son 5 dakikasına heyecan getirdi, ancak beklerin yorgun olmasından ve Bursaspor'un tamamen kapanmasından dolayı bu kadar tehlikeli oldu bence, yinede güzel bir koz olarak klübede durmalı.
Golü yedikten sonra savunma ileri gitmek isterken çok açık verdi. Baya açık verdi, Ujfa'nın kişisel becerileriyle kapattık bunu ama ikinci yarı savunmamız kötüydü. Beklere yorum bile yapmıyorum.
Baros'u arıyoruz, Sercanın yerinde Baros olsa çok çok çok çok farklı bir 90 dakika izlerdik bence.
Ve yumurta kapıya dayanınca oynadığımız futbolu azıcık erken oynasak golü bulabilirdik diye düşünüyorum, o acele içerisinde futbolcuların doğru karar vermesi ve zamanlamaları ayarlaması çok zor, bu motivasyonu maçın içerisinde sağlamalıyız.

Sonuç olarak, çok açık verdik, kötü oynadık, ileri uçta bir çözümsüzlük var, Elmander-Sercan "ikili" olmalı, yoksa işimiz zor.
Stadı dolduran kadınları da tebrik ediyorum, hem Bursaspor hem Galatasaray tribünündekileri.
İyi akşamlar!

25 Ocak 2012 Çarşamba

25 Ocak 2012 Galatasaray-Ankaragücü

Maç bitti, hemen yazmaya koyulalım. Gönül ister Maraton'u da izleyelim ama Ülker Link ile bu kadar oluyor. Neyse efendim başlayalım;

Ankaragücü'nün geçtiği zor dönem göz önüne alınırsa bizim açımızdan zor geçmesi beklenmeyen bir maçtı. Geçen hafta ESES karşısındaki etkisiz oyunumuzun sahadan kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorusuna cevap almış olduk ama. Rakibimizin talihsiz güçsüzlüğünden dolayı çok derin performans incelemesi yapamayız. Topla oynama oranında %30'u göremedi Ankaragücü. Biz de gerekeni yaptık diyebiliriz kendi açımızdan. Şimdi maça geçelim;

İlk 11'imizde güzel değişiklikler oldu. Fernando Muslera, Sabri Sarıoğlu, Gökhan Zan, Semih Kaya, Çağlar Birinci, Emre Çolak,  Ceyhun Gülselam, Engin Baytar, Albert Riera, Sercan Yıldırım, Johan Elmander

Yedeklerimiz de yazalım not olarak: Ufuk Ceylan, Hakan Balta, Selçuk İnan, Felipe Melo, Tomas Ujfalusi, Yiğit Gökoğlan, Kazım Kazım

Kim kimin yerinde anlaşılsın diye azıcık pavyona döndü ortalık. Haftasonunda oynayacağımız Bursaspor maçı öncesi hem sürekliler dinlensin, hem de diğerleri şans bulsun, formayı daha çok hakeden varsa verelim mentalitesiyle iyi bir rotasyon bence. Sahadaki oyun da iyiydi bu açıdan bakılırsa, Riera çok çok iyi bir oyun çıkardı, onun düzenli olmasını şahsen çok isterim, maçın başında 2 golün asistini yaptı 3.yü de attı, umarım tek maçlık değildir de Kazım'ı keser artık, Gökhan uzun zaman sonra forma buldu, iyi değerlendirdi, maçın sonuna doğru Ujfa hazırlanınca "kesildi heralde" dedim ama Ujfa sağa geçti, kondisyonu da iyi demekki. Çağlar da çok iyiydi, daha iyi olur, Hakan Balta hegamonyasına son verir umarım, Ceyhun ve Engin zaten forma şansı bulan oyunculardı, Engin çok iyiydi, maç boyunca kalede şansını denedi, hızlı hücumlarda hızını gördük, 3. golde harikaydı, Fatih Terim'in bu sezonki futbolcu başarılarından birisidir kesinlikle. Maça geçelim, orda da futbolculardan bahsederim zaten;(Valla çok uzatmamaya çalışıyorum)


Maçın başında zaten golle başladık. Gökhan Zan'ın zıplamadan vurduğu, vurmak bile değil, kafasından sektirdiği top gol oldu, rahat başlamış olduk böylece. 5 dakika sonra ikinci pozisyon, Riera ilk goldeki yerinde, bu sefer yerden gönderiyor, Emre çok güzel koşuyor ve ikiyi de atıyor. Sonrasındaki pozisyonlar için bir parantez açıyorum, Emre'nin özgüveni çok iyi, maç boyunca iyi toplar denedi, pasları güzeldi, artık "hot prospect for future" değil, artık "important first team player" oldu, 2 sezona da "key player" sıfatıyla görücez inşallah. Sonraki dakikalar sakin geçti, Ankaragücü bir atak şansı yakaladı, o da ofsayttı, biz de çok zorlamadan bir iki pozisyon yakaladık, Riera-Emre ikilisinin bi pozisyonu daha var, Emre süper vurdu kenardan çıktı, dediğim gibi, bu özgüveni tutturursa, her yerinden öperim ben onu.
İkinci yarıda Yiğit çıktı sahaya, Emre de "haftasonu özel" kadrosuna geçmiş oldu böylece, önce ortada oynadı, çok etkili olamadı, 2-3 pozisyonda da oyunu iyi okuyamadı, ama ESES maçında dediğim gibi, otursun soluklansın, 2 hafta sonra yazarım eleştirilecek bir şey varsa. Çok bir fark yaşamadık ikinci yarıda, sakin sakin topumuzu oynadık, Ankaragücü'nde de bir baskı yoktu, not düşülecek olaylar, 3. golden önce Engin, Engin, Engin idi ve Melo'nun sahada olduğunu sahaya ayak bastığı anda anladık, bi anda heyecan geldi 2-3 pozisyonda Melo kafasıyla çıktı meydana, Shaqiri'yi alamadık ama sezon sonunda Melo bizde olur, uzun yıllar da formayı giyer inşallah. Maçın sonlarına doğru Yiğit'i sola aldı Fatih hoca, etkili de oldu, birkaç pozisyon yarattı orda, topu tuttu, ortaya göre daha etkiliydi kesinlikle, ilk golünde de güzel kaçtı, Sabri reyisin pası da tam savunmayı afallatıp ayağına geldi, o da köşeye yolladı topu. Daha nicelerine inşallah.

Toparlama konusuna gelirsek, Sercan nerde? Napıyo? Bi' ceza sahasında düştü, penaltı bekledi, bi' de maçın başında kafayla dışarı attığı bir top var. Yoktu bu maç
Elmander topsuz alanda çok iyi, alan boşaltıyor, savunmayı yoruyor, topla şanssız diyelim, Baroş'la birlikte çok daha iyi, Sercan'a da bağlayabiliriz bu maçtaki performansını.
Sabri kolay bi maçta göze batmadı, sonundaki asisti güzeldi, sakatlıktan sonra maçlara ısınıyor ama biraz acele etmeli.

58. Dakikadaki "Beyaz Mendil" olayını düşünenleri tebrik ediyorum, çok güzel bir protesto oldu.

Ve bu yazımı da burada sonlandırıyorum. Çok uzadı bu sefer, kusura bakmayın, kadroda rotasyon olunca ayrı ayrı yazmak istiyor insan. Ankaragücü taraftarlarına da sabır diliyorum, maçtan sonra Ankaragücü oyuncularını tribünlere çağırmak hoş bir jestti, bizim de Ankaragücümüze gidiyor bu Ankaragücü. Ve son sözüm:

DAYAN ANKARAGÜCÜ!

24 Ocak 2012 Salı

Xherdan Shaqiri


Fatih Terim'in özel olarak bizzat istediği bir oyuncu Xherdan Shaqiri. Fazla bir şey söyleme gereği duymuyorum. 1991 doğumlu yetenekli, güçlü ve sol ayağını iyi kullanabilen Arnavut asıllı futbolcu. Şampiyonlar Liginde yoluna devam eden bir takımdan şike iddialarıyla çorbaya dönmüş bir lige, Avrupa'da dahi oynamayan bir takıma gelmesi bu transferde Galatasaray ve Fatih Terim'in ne kadar istekli olduğunu gösterir bize "hayırlı olsun" demek düşer.

İsminin telafuzuyla ilgili bir Lorik Cana etkisi yaratacağını düşünüyorum. İzlediğim videolardan, spikerlerden dinlediğime göre "Şerdan Şakiri" diye okunuyor.

Düzeltme: Transfer işi yattı. Nasıl telaffuz edilir diye kıvranmaya gerek kalmadı. Bonuslarla birlikte 19 milyon eurolara gelen teklifimiz reddedildiğine göre yapacak bir şey kalmamıştır diye düşünüyorum. Artık bize kendisini Porto, Manchester United, Bayern Münih gibi takımlarda izlemek düşer.

23 Ocak 2012 Pazartesi

22 Ocak 2012 Eskişehirspor-Galatasaray Maçı Üzerine

Başlık bulma konusunda sıkıntılı olduğum çok açık, ama geleceği düşünüyorum, ileriki ESES maçlarıyla karışmasın diye. Bi ESES maçı hakkında daha yazı yazma ihtimalim %3 bile değil biliyorum, neeyse maça gelelim;

Maç sabahı hepimiz gördük Twitter üzerinden fotoğrafları, kar kaplamıştı her yeri, maç tatil olur olmaz geyiklerine maçtan 4 saat önce Cüneyt Çakır yerinde inceleyerek oynanabilir dedi, doğru yanlış, oynandı maç. Ama zeminin çok kötü olduğunu maç sonrası yorumlarda da gördük, maçı izlerken de kendini belli etti.

İlk 20 dakika fakir bir maç izledik, gol yok, pas yok, adam gibi pozisyon yok, sıkıcıydı maç. Sonra futbolcular yavaş yavaş zemine alışıp daha az sıkıcı bir futbol izlettiler, ama dünkü maçta kayda hiçbir şey yok, maçı kazasız belasız sakatsız atlatmamız dışında. İlk 20 dakikadan sonra ESES gelmeye başladı, Ersun Yanal güzel bir taktik sürdü sahaya ve Selçuk İnan, Emre Çolak, Felipe Melo'yu kapatan, formsuz Sabri'nin kanadından yardıra yardıra giren bir ESES çıkardı. Çok fena kilitlediler bizi. Oyunu kurma işi Ujfalusi'ye kaldı ama forvette de Baros'u aradık; Elmander Kazım'a her baktığında "Napcam ben bununla lan!" diye düşünmüş olabilir, çünkü ben öyle düşündüm maç boyunca.İki forvet rakibi delmeye çalışçağı zaman bile uyumsuzlukları ve ESES savunmasının bozması pozisyonları engelledi. İkinci yarı Engin'in yerine giren Sercan da fark yaratamadı. Yiğit zaten hele bi otursun soluklansın, 3 hafta sonra yazarım.
İkinci yarı da ESES gelen taraftı, bizde Melo atağa gidemedi, markajdan kaçamadı ama savunmada yine çok yardımcı oldu. Çok koştu, defansta iyi uyum sağladı, çok etkiliydi. Ama, defans ve başarı diyorsak kupayı bir kez daha SEMİH KAYA'ya vermek lazım. Kaç topu kesti sayısı yok, kaç pozisyon kesti sayısı yok. Bi pozisyonda ayağa kafa uzattı ve yerde kaldı, Emre Çolak kalsa o kadar üzülmem. Neyse ki devam etti, o defansta, Ujfalusi yanında, Muslera arkasında olduğu sürece en azından defans konusunda daha güvende hissediyorum. Bekleri azcık güçlendirsek çok canavar olucaz çook!

Size maçı özetlemek açısından Fatih Terim'in basın toplantısındaki sözleriyle bitiricem.

''Eskişehirspor bizden iyi oynadı. Sahanın bir galibi olsaydı, bu Eskişehirspor olmalıydı. Eskişehirspor'u tebrik ediyorum. Galatasaray'ın mazereti olmaz. Hava sadece bizleri değil, galibiyet ateşimizi de dondurdu. Konuşacak bir şey yok. Saha ve hava şartları iki taraf için de geçerli. Bunu bir nazar boncuğu olarak addediyoruz. Bugün kazanamıyorsan kaybetme kuralı işledi. Bu sevindirici. İlk kez hayatımda bunu öyle diyorum, kötü oynadık'

Galatasaray'ın mazereti olmaz.

17 Ocak 2012 Salı

Şike olayları ile ilgili;

Bugün Galatasaray, Türkiye Futbol Federasyonu'na ihtarname çekmiş. Çok bir şey yazmayacağım, hukuk hakkında çok az bilgiliyim. Tek bildiğin ihtarname çekmek işi çok ciddiye bindirmektir. Şike davası hakkında da her gün Fenerbahçe yeni bir yazı yayınlıyor vs. iş artık sakız oldu. Lefter'e yapılan törende stada Aziz Yıldırım bayrakları asmak bence saygısızlıktı, propagandanın da bir sınırı var artık bence, her Fenerbahçe adının geçtiği yerde Aziz Yıldırım'ın o gülümseyen fotoğrafını görmek istemiyorum ben. Bugün Ünal Aysal da "Aynı olay benim başıma gelse, kendimi kulübümden soyutlardım. Kulübümü rahat bırakırdım. Mücadelemi ayrı verirdim." şeklinde bir açıklama yaptı. Davulun sesi uzaktan hoş gelir geyiklerine girip girmemek size kalmış. Kulüp, başkanına sahip çıkmak isteyebilir ama dediğim gibi itici geliyor artık. Umarım herkes için en adil olan neyse o olur.

İhtarname'den önemli bir kısım :
Söz konusu ihtarnamede kullanılan sert ifadelerden biri, “Teamüllere aykırı bir karar çıkması halinde Galatasaray’ın uğradığı zararın hepsini sizden sorarız” şeklindeydi. Sarı-Kırmızılı kulübün vermek istediği mesajın açılımı ise şöyle: Eğer Türkiye Futbol Federasyonu, 58. maddeyi değiştirir ve bu değişiklik nedeniyle UEFA Türk futboluna bir yaptırım uygularsa, dolayısıyla Galatasaray’ın Avrupa kupalarına katılması engellenirse, kararın altında imzası bulunan herkese çok ağır maddi manevi tazminat davaları açılacak.

Not: Ünal Aysal'ın sözünü Twitter.com/tribündergi, ihtarname'den önemli bir kısmı da fanatik.com.tr den aldım. Böyle kaynakça olmaz ama, haklarını yemiş de olmayalım.

İyi geceler!

15 Ocak 2012 Pazar

14 Ocak 2012 Galatasaray-Karabükspor Maçı

Hoh hoh, Bismillah, aynı şeyi yapan binlerce blog varken biz de burdayız, bakalım bir şey çıkıcak mı farklı.
Neyse, ilk yazım ortaya karışık bir şeylerden ötürü olsun,
Maçtan önce yaptığımız, "Galatasaray Efsanelerini Anıyor, Türk Telekom Dünyaya Duyuruyor" etkinliği, bu hafta kaybettiğimiz Lefter Küçükandonyanis'ten ötürü biraz daha anlamlıydı bence. Lefter'in anısına stad yapalım, Aziz Yıldırım'ın mektubunu okuyalım, Alex elini öpmüştü, formasını almıştı falan derken, kulübün bu -sadece semt adı olup olmadığı tartışılan- "Vefa" kavramına dikkat çekmesi çok güzel. Özellikle de "Vefa" konusunda en çok topa tutulan klüp durumundayken.
Karabükspor maçına gelirsek; çok uzatıp kafa ütülemek istemiyorum, planım o değil yani en azından şu anda. Birkaç haftadır, Eboue gittiğinden beri defansta sıkıldık çok. Sabri'nin de tempoyu henüz tutturamaması son maçta çok sırıtmıştı, bu nedenle Terim elinden gelen en mantıklı şeyi yaparak ortayı Servet'e, sağ kanadı da Ujfalusi'ye verdi. Diğer iki ise Semih ve Hakan Balta'ydı zaten. En mantıklı 4'lü buydu ama, Karabükspor'da oynayan Shelton'un hızına ayak uyduracak adamımız yoktu. 2-0 olana kadar bunun korkusunu yaşadık. Hele o Muslera'nın ayak ucuyla çıkardığı pozisyon hepimizi yerinden kaldırdı. Muslera'yı her yerinden öptük. Ama ilk yarının sonunda Mabiala'nın ikinci sarıyı alması zaten rahat olan maçın bu saatten sonra dönmeyeceğini gösterdi.
Asıl maçla ilgili güzel nokta ise, kadro çok uyumlu, -Kazım hariç- herkes -düzenli forma bulamayan Engin bile-  yerini ve arkadaşlarını iyi tanımıştı. 5. golde olan iki verkaç ve Baros'un Elmander'e attırdığı gol bunu kanıtlıyor zaten. Bir de takımın 5 olduktan sonra bile iyice kapanan ve dakika sayan Karabük'e yüklenmesi güzeldi. Özellikle sonlarda bir kontra-atak başlangıcında Melo'nun yardırması baya iyiydi, takımda şevk var açıkça.

Elektrik melektrik derken sıkıntılanan ulaşıma rağmen oraya giden onbinlerce taraftara da en içten saygılarımı sunuyorum, çok çileli olmuş yolculukları, giriş-çıkışları,  tahmin de etmişlerdir, yine de iyi bir kalabalık vardı bence.

İlk yazımız da deneme-karalama-maç yorumu gibi şeyler oldu. Daha "napsak netsek?" kısmındayız blogda, o yüzden daldan dala serbest.

İyi geceler!

Tam 1 Yıl Oldu



5'i 1 yerde


Kar yağdı, elektrikler kesildi, Metro durdu; Galatasaray durmadı.

Vamos CİMBOM!