27 Şubat 2012 Pazartesi

Hakan Balta



Hakan, nasılsın, iyi misin? Performansının iyi olmadığı bir gerçek. Ama bu benim bu yazıyı yazma nedenim değil. Aslında nedeni, ama beni başka bir şey tetikledi bu akşam.
Fatih Terim, bu akşam Maraton'a katıldı sürpriz yaparak. Katıldıklarında da konu "Sahanın en iyisi kim?" idi. Hakan Şükür, Şansal Büyüka falan futbolcu isimlerini söyledi işte, "Selçuk, Elmander, oyuna girdikten sonra Riera gibi" falan konuştular. Fatih Terim kimi dedi? Seni. Seni dedi Hakan. "Ben bugün Hakan Baltanın iyi oynadığını düşünüyorum ." dedi. Şaka maka da değil, baya baya dedi. Hatta Hakan Şükür, Şansal Büyüka falan afalladılar senin adını duyunca. "O da doğru" dedi Şansal. Adaşın ise "O da enteresan hocam, çünkü bugün Quaresma da iyiydi. Şimdi öyle olunca, aynı mevkiide oynadıkları için birinin kötü olması gerekiyor." dedi, Fatih Terim de "...birinin kötü olması gerekiyor." kısmına eşlik etti. Sonra Fatih Terim şunu dedi, "Ama ben ayırt etmemek manasında söyledim." dedi ve Elmander'den ve hafta içi sakatlığından falan bahsetti.
Hakan, isimle hitap etmek ilginç gerçekten, geçen sezonu yaşanmamış sayıyoruz falan. Ama bence, devlet memurusun sen arkadaşım. Devlet memuru. İşini tam yapıyor musun? Hayır. Ne zaman ileri çıksan aklıma geride boş bıraktığın ve kendi kalemize olan ilk atakta tekrar buluşma imkanının olmadığı o yeşil futbol sahası çimleri geliyor. Üzerinde topla ilerleyen, içeride pas atacak, orta açacak Quaresmalar, sol kanat oyuncuları geliyor, aklıma ortalar geliyor, bomboş ortalara vurulan şutlar, bazen Muslera'nın o "küçük" ellerinde bazen kalemizin içerisinde, bazen da dağda bayırda son buluyor. O kadar ümitsiz ki bu olay, adını kimse yüksek harfle bile söylemiyor, eleştirirken. Tam bir devlet memuru. Başka bir seçenek olmadığı için, devlet dairelerinde bir koltukta bütün gün oturup, bakmadan imzaladıkları ya da kıllık yapıp imzalamadıkları evraklar için para alan insanlar gibisin. Varlığın yokluğun bir, o formayı giyiyorsun ama, buz adamsın işte, ne o formaya bir bağlılığını hissediyoruz, ne o forma için savaştığını, ne o formada savaştığını hissediyoruz. Hissetmiyoruz seni, görmüyoruz seni, farkındasındır mutlaka, umarım.
Hadi biz taraftarız, hadi biz her şeyden anlamayız, ama, bu Fatih Terim olayını sen de izlediğinde benim düşündüğümü mü düşündün, senin teknik direktörün, seni sahanın en kötüsü olarak söyledi. "Uç örnek"tin sen. Çıkmaz ayın son perşembesine verilen randevuydun bu akşamki konuşmada. Böyleydin, böylesin.
Çok mu sinirli, agresif, bunalımlı ya da Nihat Genç vari bir yazı oldu bilmiyorum. Toparlayamıyorum da yazıyı, çünkü sana verecek bir tavsiyem de yok Hakan. Hadi, yak bir sigara. Seversin sen.

19 Şubat 2012 Pazar

Looking for Istanbul


Eric Cantona reyis gelmiş, İstiklal'de yürümüş, Nevizade'ye akmış, taraftarla takılmış, canal+ ile birlikte bir belgesel çıkmış, konu derbi tabiki. Ön çalışma kısmında çok emek harcandığı, konuşan kişiler(Birand, Aysal Başkan, Ara Güler(bu gerçekten süper bir seçim, saygımı katladı),Aykut Hoca, Fatih Hoca'dan maç yorumu alamadık pek ama kendisini de gördük) bakımından çok belliydi. Eksisi yok mu, çok var, hatta mesela maçtan sonraki kareografiyi çekmeyip, maçtan sonra "3 te yetmez 5 tane" şarkısında göbek atan insanları çekmeleri gerçekten "Neden?" diye sordurttu bana.
Güzel yanları çoktu, gerçekten çoktu, tamam fransızcam yok ama, konuya vakıf kalabiliyor insan rahatlıkla çünkü röportajlar, Alex, M.A. Birand ve Ü. Aysal hariç, Türkçeydi, Kazım da İngilizce konuşmuş, onu da anladık. Cantona'nın dediklerini de tahmin ettik. Futbol'un tarihi ve 1. Dünya Savaşı'ndaki yeri çok iyi anlatılmış, Mustafa Kemal'in futbol ve takım tutmasına kadar görüşler alınmış, General Harrington Kupası'na değinilmiş, Lefter, Metin Oktay unutulmamış, taraftarların görüşleri alınmış ki, bu Galatasaray Fransızlara yardım etti geyiğine de güzel bir cevap vermiş oradaki arkadaşımız, Adnan Menderes'ten Kenan Evren'e, o zamanki siyasi karışıklarda futbol'un yerine kadar her şey anlatılmış, o açıdan çok zengin bir belgesel olup "Looking for Istanbul" adını köküne kadar haketmiş.
Kötü yanları ise, Emin (abi mi desem bey mi desem kararsız kaldım, abi diyelim samimi bir insandı kendisi) abi hariç, ne o maç günü maniküre gidip Sarı-Lacivert oje sürdüren kızlar, ki kendileri benim "futbol ve kadınlar uzak durmalı" tezimi kanıtlamışlardır, ne onların takıldığı o "17'ye karşı 1'iz biz ühühüh" gibi günümüzde kimin kime karşı olduğunun belli olmasına rağmen inatla "bu belgeselde bu lafları etmeliyim" şeklinde düşünen arkadaş, ne de üniversiteye gidip 12 yıl önce kazanılmış kupa için "Hala TRT3'ü açıp izliyoruz, o günkü coşkuyu hala yaşıyoruz" diyen arkadaş(12 yıl önce kaç yaşındaydın da ne coşkusu yaşadın?) bu maçı anlatacak, yaşatacak kapasitede, bilgide, tecrübede insanlar değil. Bir de Galatasaray'da bunu anlatacak bir Semih mi kaldı, orada kaç tane dünya derbisi görmüş topçu var, versene ruhu. Fatih Terim'i de en az Aykut Kocaman kadar görmek isterdik ayrıca, çok kısa bir konuşması oldu, halbuki gösterilen videolarda en çok gözüken adamdır.
Buraya kadar hadi tamam, hadi geçtik, görmedik, ama bir hataları var, ben anlamadım arkadaş neden, neden, maçtan sonraki düğün dernek havalarında göbek atan taraftarı çekersin de, maçtan önce bütün stadın katıldığı dev kareografiyi göstermezsin! Tarihten marihten bahsettik ama, maçın o atmosferini yaşatmaktan çok uzaktı.
Yine de, Cantona gelmiş, görmüş, bir belgesel çekmiş. Bizim açımızdan tabiki eksik yanlarını bulmak, eleştirmek kolay,  sonuç olarak o belgeseldeki her şeyi zaten billiyoruz. Ama bu kadar geniş çaplı bir araştırma için gerçekten tebrik etmek lazım ekibi.
Bir Galatasaraylı olarak taraflı hissetmedim, ya da belki Galatasaray biraz öndeymiş duygusuna kapıldım, objektif olamıyorum o kadar, bir Fenerbahçeli de benim duygularımı paylaşıyorsa, o zaman güzel iş çıkarmışlar demektir.


Not: Blog arayüzü konusunda çok cahilim, gönül istedi videoyu şlak diye önünüze koyayım, ancak şu anki bilgimle sadece link verebiliyorum, iyi seyirler!


6 Şubat 2012 Pazartesi

Sabri Sarıoğlu

Biraz baktım, 4 Mayıs 2003 tarihinde, Sabri ilk kez A Takım formamızı giymiş, Trabzon'a karşı. 19 yaşındaymış o zaman ve 9 yıldır da bu takımda. Özellikle son 4-5 yıldır da geyik malzemesi olsa da, her sezon kötülense de, yıllardır bu formayı hakkıyla giyiyor ve hatta bu kadar eleştiriye rağmen -ki ne kadar rahatsız edicidir empati yapabiliriz- çok da iyi oynadı. Taa ki bu sezona kadar. Bilmiyorum Sabri, ne yanlış bu sezon bu takımda da seninle olmuyor, gerçekten bilmiyorum. Arman için, forman için, bizim için, ölümüne oynuyorsun, biliyoruz, ama bu sezon ne oldu sana? Yemin ederim üzülüyorum, senin kaçırdığın her adamda, ileri çıkıp geriye her dönemediğinde üzülüyorum. Hakan dönmesin, küfür eder geçerim, ama sen hata yapınca üzülüyorum be Sabri.
Baktım bu sezon oynadığın maçlara, 12 maça çıkmışsın, 5 galibiyet, 5 beraberlik, 2 mağlubiyet. Galip geldiğimiz maçlar arasında da: MKE Ankaragücü(PAF takımı ile oynuyor), Adana Demirspor(Kupa maçı), Kardemir Karabükspor(iyi oynamadığımız, rakip 10 kişi kalınca 5'lediğimiz maç), Gaziantepspor maçı (kötüydün, takım iyiydi). Oynamadığın maçlara bakalım, 13 maç, 11 galibiyet, 1 beraberlik, 1 mağlubiyet. Bu maçlarda yendiğimiz takımlar: Fenerbahçe, Trabzonspor, İBB var arada. 1 değil 2 değil ki tesadüf diyeyim be Sabri, sakatlıktan döndün hazır değilsin, form tut falan dedik de, 8 maçtır sahadasın Sabri. Toparlan artık. Güldür yüzümüzü.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Necati Ateş

İlk maçından sonra transferini yazmak azıcık beleşçilik gibi geliyor bana ama, neyse :)
 Bütün transfer dönemi ayakta bekledik, vay Shaqiri başkana ödemeli atmış dönmesini bekliyormuş, Ronaldinho kapıyı çalmış evde yokmuşuz o sıra, bi başkası uçağa binmiş gelicekmiş İspanyol Havayolları batmış havaalanında kalmış adam falan derken Necati.
Forvette zaten sıkıntımız vardı, ehi mehi, iyidir işte ya tanıyoruz biliyoruz, hem Antalya maçından önce aldık bize gol atamaz bu sefer, falan diye karşıladık, bu kadar uçuşan bir dönem için hayal kırıklığı tabi. Bu akşam çıktı maça, "ben burdayım" dedi, top kovaladı, araya kaçtı, ortasahadan top aldı yani genel olarak 250.000 Euro'nun hakkını vereceğini gösterdi, golünü de attı, oh be Necati! de dedirtti. Allah bozmasın, umarız mutlu olur, mutlu eder bizi. Hoşgeldi.

4 Şubat 2012 Gaziantepspor - Galatasaray

İyi akşamlar! Bizim açımızdan güzel bir maç oldu, Necati'nin gelişi biraz soru işaretiydi ama 250.000 Euro'ya çok çok iyi bir transfer yaptığımız kanıtlanmış oldu, -Ankaragücü maçı hariç- son 3 maçtaki kötü performansımıza da bir son vermiş olduk, o maçların aksine, özellikle son maçın aksine toparlanmış ve istekli bir takımdık. Antalya maçında o kadar sinirlenmiştim ki artık, yazı falan da yazamadım sinirimden.

Zaten Galatasaray'ın kazanıp kazanmayacağını ilk 5 dakikada anlıyoruz. 6. dakikada "Dur lan telefondan Twitter'a gireyim" falan diyorsan, o maçta puan kaybı kesin. Bu maça iyi başladık, takımda bir istek göze çarpıyor, Necati de etkili oldu bunda, ortasahaya indi, yardım etti, top çıkardı. Gol atmasaydı da kimse bu maçtan sonra "Niye aldık bu Necatiyi!?" demez bence. Antep savunmasında Dani çok iş yaptı, çok zorladı bizi.
Bi' parantez açmak istiyorum, ELMANDER, gol attı, güzel vurdu falan da, abi bi kalk ayağa, bi top oyna, azcık bi istek olsun içinde yahu. 25. Dakika falandı, Melo topu taşımış, tam cezasahasına 5-6 metresi var, sağında Elmander, önü boşo, koşmuyr arkadaş! koşmuyor adam! Durdu o pozisyon orda! Maçın genelinde de -gol hariç- sinir etti beni. Düşüyor kalkmıyor, aralıyor ağzını hakeme bakıyor, kalk, devam et oyununa yok abi yatıyor, hakem iplemeyince bi 30 sn daha yatıyor, kalkıyor. Antipatik bence artık.
Savunmamızda da çok açık verdik, delindi bayağı, bi' iletişim sorunu var gibi geldi bana çünkü Ujfa ve Semih 2-3 kere aynı adamı almaya gidip boşta adam bıraktılar, ya da Sabri ve Hakan ölümcül hatalar yaptı, adam kaçtı, kanattan girdi, sürekli birisi bir hata yaptı.
İkinci yarı da golümüzü yedik, ohhh dedim, Fatih Terim'in futbolculara nasıl tepki göstereceğini biliyorum, topçuların hakettiklerini kenardan bulucaklarını biliyorum, rahatım. Sıçsınlar da Fatih Terim de onların ağzına sıçsın diye keyifleniyorum. Kötü değildik gerçi ama dediğim gibi savunmadaki kopukluktu sorun, Sabri geride kaldı, Semih bi anda adam değiştirip top peşine düşmeye çalışırken Popov çok güzel attı golü. Ardından biz de Emre Güngör'ün topu ıskalaması ve Necati'nin takibiyle golü bulduk. Sonra maçta ağırlığımızı hissettirdik ve 66. dakikada Engin'in sorumluluk alıp yardırması ve daha önce Ankaragücü maçında tanıklık ettiğimiz çalımlarıyla çok iyi bir kontraatağa kalktık ve Elmander'de topu aldığında güzel gördü. 2-1 den sonra yine Engin kanatları kullanmaya başladı ve Gaziantep de sert durdurmak zorunda kaldı umutlarını koruyabilmek için.
Necati'nin cezasahasında kaleci tarafından durdurulduğu bir pozisyon var, acayip bir pozisyon.
Maçın sonuna doğru da Riera girdi, son şanslar gibi geliyor bana, Yiğit onun yerine ısınmaya başladı, Fatih Hoca onu da Emre ve Semih gibi adapte etmeye çalışıyor, başarılı olur umarız.

Sonuna gelirsek, 5-6 maçtır göremediğimiz keyifli bir maçtı. Hele Antalya ve Bursa maçlarından sonra cennetliklti. İnşallah takım bu motivasyonu sağlar, sağlamazlarsa da Fatih Terim'in ağzına sağlık.